- Ülke: Bosna Hersek
- Şehir: Saraybosna, Mostar, Jablanica
- SEN DE Paylaş
- 27 Eylül 2016
Bosna Hersek denildi mi akıllara hemen yüzyıllık bir dostluk, savaşın yaralarını hala sarmaya çalışan bir ulus ve tarihi güzellikler geliyor aklımıza. Ama açıkça söyleyebiliriz ki Bosna Hersek bundan çok daha fazlası. “Anlatılmaz yaşanır” sözünü burada sonuna kadar yaşayabilirsiniz. Biz de anlatabildiğimiz kadar ülkeyi size anlatmaya çalışacağız. 3 günlük Bosna Hersek kaçamağımızın hakkını sonuna kadar verdiğimizi düşünüyoruz bunu şimdiden söyleyelim. 🙂
Bayramın 3. günü yani 14 Eylül 2016 Çarşamba günü Pegasus Airlines sponsorluğunda yollara düştük. Tabii bayram yoğunluğu nedeniyle Sabiha Gökçe Havalimanı oldukça yoğundu. Bu kadar yoğunlukla ilk kez karşılaştık ve dolayısıyla bu duruma pek de hazırlıklı değildik. Sırayı beklesek geç kalma ihtimalimiz vardı. Bu nedenle sıradaki yolculardan izin isteye isteye pasaport kontrolü kuyruğunun ön sıralarına ulaşabildik. 09.40’ta Sabiha Gökçen Havalimanı’nda uçağımız kalktı ve yaklaşık bir buçuk saatlik rahat bir yolculuğun ardından Saraybosna Havalimanı’na ulaştık. Saraybosna Havalimanı oldukça küçük bir yer, çıkış için de giriş için de uzun bir yol yürümeniz gerekmiyor böylece. Zaten uçaktan indiğiniz gibi hemen pasaport kontrolüne giriyorsunuz, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da olduğu gibi sizi polisler karşılamıyor. Pasaport kontrolünde göstermek üzere uçak bileti, konaklama rezervasyon ve çalışma belge çıktılarımızı da yanımıza almıştık fakat bunlara gerek bile kalmadı. Saraybosna’daki pasaport memuru hiçbir soru sormadan giriş iznimizi verdi.
Havalimanından çıktık, yolumuzu bulmak için internete ihtiyacımız var haliyle fakat daha sonra telefonumdan kaynaklı olduğunu öğrendiğim minik bir sorun nedeniyle internet bağlantım yoktu. Bu sorunu halletmek için müşteri hizmetleriyle konuştuğum sırada bir Boşnak’a yol sorduk ve o da bize konaklayacağımız Başçarşı’ya ya taksi ya da otobüsle ulaşabileceğimizi söyledi. Taksi yaklaşık 30 Euro (bu arada Bosna Hersek’in kullandığı para birimi KM) istediği için daha ekonomik olan otobüsü tercih ettik ve danıştığımız kişinin anlattığı yolu takip ettik. Yaklaşık 1 kilometre yürüdükten sonra internetteki sorun henüz çözülmediği için bir kez daha operatörümün müşteri hizmetleriyle görüşmek zorunda kaldım. Telefon görüşmem tam bitmişti ki havalimanında yol sorduğumuz bey yanımıza geldi ve “Hala yolu bulamadınız mı?” dedi gülümseyerek. Boşnaklar’ın gerçekten çok yardımsever ve sıcakkanlı olduklarını orada somut bir şekilde anlamış olduk. Bizi durağa kadar götürdü ve en yakın döviz bürosunun yerini söyledi. Öncelikle para bozdurmak için Konzum’un (yerel bir market zinciri) içerisinde bulunan döviz bürosuna gittik. Diğer dövizcilerde karşılaşmadık ama burada 50 Euro’dan fazla bozduranlardan pasaport istiyorlar, bu nedenle pasaportunuzu yanınızda bulundurmakta fayda var. Ardından hemen durakta 103 numaralı, bizi Başçarşı’ya ulaştıracak olan otobüsü beklemeye başladık. Otobüs biletlerini şoförden almanız mümkün. Fiyatı 1,80 KM. Yaklaşık 45 dakikalık bir otobüs yolculuğu geçirdik. En dikkatimizi çekenler ise bol graffitiler ve kurşun izli binalar oldu. 1992-1995 yılları arasında gerçekleşen Sırp Savaşı’nın izlerini yok etmemek için uğraşıyorlar sanki. Modern binaların, rengarenk graffitilerin yanında eski, kurşun izleriyle harap olmuş binalar… Ölüm ve hayat bir arada yaşıyor bu şehirde.
Otobüsten son durakta indikten sonra biraz daha yürümemiz gerekti. Karınlar da acıkmıştı tabii. Saraybosna’nın meşhur yerlerinde yemek yemek aklımızdaydı ama bavullarla o yerleri aramak biraz zordu. Bu nedenle karşımıza çıkan ilk yerde, Latin Köprüsü’nün biraz ilerisinde, merkezi bir konumda bulunan “Konyalı Ahmet Usta”ya girdik. Ahmet Usta 2,5 seneden beri Saraybosna’daymış. Menüde birçok kebap türünü, Türk yemeğini ve Türk kahvaltısı seçeneklerini görmek mümkün. Biz yöresel bir tat olan “cevabi” yedik. Pide arasında sunulan köftelerin yanında soğan ve tereyağı veriliyor. Diğer yediğimiz yerlerde tereyağına rastlamadık ama Konyalı Ahmet Usta’nın farkı da bu. Köftelerin üzerine sürdüğünüz tereyağı eriyor ve mükemmel bir tar oluşturuyor. Kesinlikle tavsiye ederiz.
Güzel bir yemeğin ardından konaklayacağımız Motel Seher’e doğru yola koyulduk. Motel’imiz Sebil’in hemen üst yolunda, oldukça merkezi bir yerdeydi. Yerleştikten sonra Başçarşı’yı keşfetmek için daha fazla bekleyemedik ve hemen çıktık. Başçarşı’da sizi tarihi Sebil karşılıyor. Semtte bulunan pek çok çeşme savaşlarla birlikte yok olup gitmiş ama Sebil onlardan biri değil. İlk olarak 15. yüzyılda Bosna Sancak Beyi İsa Bey tarafından yaptırılan bu çeşme Gazi Hüsrev Paşa, 18. yüzyılda da Vali Hacı Mehmet Paşa tarafından büyütülmüş ve yenilenmiş. Sebil’in çevresi yanı Başçarşı bölgesi Osmanlı izleriyle dolu. Zamanda yolculuk yapmak hiç de zor değil anlayacağınız. Başçarşı’da dikkat çeken ilk şey zanaatkarların çokluğu. Bilgilendirici alanlardan da okuyabileceğiniz gibi (Türkçe dil seçeneği de mevcut), zanaat Saraybosna’ya Osmanlı’dan yadigar. Bakırdan cezveler, mutfak eşyaları gibi hediye seçeneklerinin yanında bol bol süs eşyalarını da çarşıdan bulmanız mümkün. Camilerin yanında Türk restoranları da dikkat çekici. Burası sanki Türkiye’deki küçük bir köy izlenimi yaratabilir. Sadece Başçarşı’da değil, Bosna Hersek’te oturduğunuz hemen hemen her mekanda Türk çayı bulmanız da mümkün. Türk kahvesi sevenler de yaşadı, yalnız biraz farklı bir servisi var; kahve cezvede servis ediliyor. Boş fincanın içine şeker ilave etmek isterseniz ekliyor ve kahveyi cezveye ekledikten sonra karıştırıyorsunuz. Bu sunum çoğu Balkan ülkesinde var.
Gazi Hüsrev Paşa Cami’yi gördükten ve yürümeye devam ettikten sonra “Ferhadija Pedestrian Caddesi” karşınıza çıkıyor. Bu cadde trafiğe kapalı. Birçok markayı, küçük kafeyi burada bulmanız mümkün. İstiklal Caddesi’nim minik bir versiyonuna benzetebilirsiniz. Caddenin sonlarına doğru “İsa’nın Kalbi Katedrali”ni görüyorsunuz. Katedrali gezdikten sonra gözümüze öndeki bir yönlendirme takıldı. Yönlendirme “1992-1995 Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Müzesi”nin yerini gösteriyordu. Hemen takip ettik ve müzenin yolunu tuttuk. Küçücük bir araya girdikten sonra bir apartmanın zilini çaldık. Kapı açıldı, bir kat çıktık; biraz şaşırdığımızı itiraf etmeliyim. Kişi başı 5 KM verip müzeyi gezmeyi başladık. Müzede İngilizce ya da Türkçe altyazılı mini bir belgesel izlemeniz mümkün. Birçok fotoğraf, mektup, giysi ve nesneyle 90’ların başında tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen savaş bir kez daha gözler önüne serilmiş. Müze genel ve haklı olarak psikolojinizi bozuyor ama bizi en çok etkileyen bölüm toplu mezarlardan çıkan kişisel eşyalar ve müzenin sonundaki oda oldu. Kişisel eşyaların olduğu bölüm bir camın fanusun içerisinde topraklara yarı gömülü bir şekilde sergileniyor. Gözlükten kaleme, oyuncak bebeklerden emziğe birçok eşyayı burada görebilirsiniz. Çıkış zannedip sondaki odaya girdiğimizde ise tüylerimiz diken diken oldu. Burada, savaş sırasındaki hücreler iki cansız manken tarafından canlandırılmış. Böyle bir şeyi görmeyi beklemediğinizden bir hayli irkiyorsunuz. Müzeden çıkan herkesin gözleri soru işaretleriyle ve hüzünle dolu oluyor. Müzenin giriş sokağını, bulunduğu apartmanı ve müze içerisini aşağıdaki görsellerden inceleyebilirsiniz.
Saraybosna’nın bir diğer önemli yapısı hiç kuşkusuz Latin Köprüsü. Bosna Hersek, Saraybosna gezi yazısı yazıp da Latin Köprüsü’nden bahsetmezsek büyük bir hata yapmış oluruz. Latin Köprüsü’nün bu kadar önemli olmasının nedeni ise I. Dünya Savaşı’nın ilk kıvılcımının tam bu köprü üzerinde düşmesi. 28 Haziran 1914’te Bosna Hersek, Avusturya-Macaristan yönetimindeyken yönetimin Sırbistan’da olması gerektiğini savunan Genç Bosna Örgütü’ne üye Gavrilo Prencip’in veliaht Franz Ferdinand ve eşi Sofia’yı öldürmesi üzerine Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş açmış. O günleri anlatan müze ise Latin Köprüsü’nün tam karşısında yer alıyor.
Bosna Hersek birçok Türk ve Arap turisti ağırlıyor. Türkçe konuşan insanlar çevrenizde olunca turist gibi hissetmeniz biraz zor oluyor ama böyle hissedememenizde bir başka neden de Boşnak yemekleri! Menüyü elinize aldığınızda dolmalar, köfteler, mantı, börekler sanki Türkiye’deymişsiniz gibi hissettiriyor. Her ne kadar gitmeden önce “Boşnak Mutfağı ile Türk Mutfağı birbirine çok benziyor.” tarzı cümleler okusak da bu kadarını beklemiyorduk açıkçası. Her yerde değil ama bazı yerlerde Türkçe konuşan çalışanlar da var, üstelik size o kadar sıcak davranıyorlar ki hayran olmamak elde değil. Birçoğu da konuşamasa sizi anlıyor.
Bosna Hersek kaçamağımızın ikinci gününde Saraybosna’ya yakın bir şehir olan ve doğal güzellikleriyle kendine aşık eden Jablanica’ya gitmeye karar verdik. Başçarşı’dan geçen 1 numaralı tramvaya bindiğinizde ve son durakta indiğinizde otobüs ve tren garına ulaşıyorsunuz. Jablanica’ya tren yok bu nedenle otobüsle gittik. Saraybosna – Jablanica arası 2 saat sürüyor. Yolculuk sıkıcı geçmiyor şimdiden söyleyelim. Şoför müzik açıyor, yolcular konuşuyor gayet sevimli bir yolculuk geçiriyorsunuz. Jablanica’ya yaklaşırken Jablanica Gölü ve onunla el ele tutuşan müthiş bir dağ manzarası karşılıyor sizi. Jablanica’nın küçük otogarına indiğinizde şehrin küçücük bir yer olduğunu anlıyorsunuz zaten. Neretva Nehri Jablanica’dan da geçiyor, yemyeşil ağaçlar insana huzur veriyor. Burası gerçekten bir köy gibi. Gezdiğimiz kadarıyla oturup çay, kahve içebileceğiniz yerlerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Olmazsa olmaz değil ama bize sorarsanız adım atmadan dönmeyin deriz. Hatta sabah otobüsünü yakalarsanız Jablanica ve Mostar’a aynı gün gidebilirsiniz.
Üçüncü ve son günümüzde de meşhur Mostar’a gitmezsek ayıp olurdu. Sabah kalkıp yine yollara düştük. Saraybosna ve Mostar arası ise 2 saat 45 dakika sürüyor ve Mostar, Jablanica’ya kıyasla daha gelişmiş bir şehir. Kurşunlu binaları burada da görmeniz mümkün. Orijinali Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 16. yüzyılda yapılan bu yapı savaşlarla yok olmuş fakat 1990’ların başında orijinaline sadık kalınarak köprü yeniden inşa edilmiş. Köprünün çevresinde bulunan çarşı tam bir harikalar diyarı. Çok şevimli ve genellikle beyaz bir mimariye sahip. Ayrıca birçok kafe ve restoranı burada da görmeniz mümkün. Mostar Köprüsü’ne dönecek olursak; eski zamanlarda genç erkekler, sevgililerine cesaretlerini göstermek için buradan atlarlarmış. 24 metrelik bir yükseklikten bahsediyoruz gerçekten cesaret işi! Günümüzde bu geleneği devam ettiren gençler hala varlar fakat biraz ticarete dönüşmüş durumda. Öncelikle para topluyor ardından atlıyorlar. Neyseki şahit olabildik, güzel bir anı oldu.
11.30 otobüsüyle gittiğimiz Mostar’dan 15.30 otobüsüyle ayrıldık. Ertesi gün döneceğimiz için Saraybosna’yı biraz aha ciğerlerimize çekelim dedik. 🙂 Bu arada otobüs saatlerini aşağıdaki görselden inceleyebilirsiniz. Jablanica’ya da Mostar’a da gidiş-dönüş kişi başı 40 KM.
Küçük bir Kapalı Çarşı olarak adlandırabileceğimiz Bezistan’ı da son günümüzde gezdik. Tahmin edebileceğiniz üzere alışveriş çılgını turistler için olmazsa olmaz bir nokta Bezistan.
17 Eylül Cumartesi günü Bosna Hersek saatiyle 11.20’deki Pegasus Airlines İstanbul seferine binmek için sabah erkenden yola çıktık. Saraybosna’dan havalimanına gitmek için en ekonomik yol 3 numaralı tramvaya binip son durakta inmek ve ardından taksiye binmek. Başçarşı’dan havalimanına taksinin 30 Euro istediğini düşününce epey ekonomik oluyor üstelik. Tramvaya 1,80 KM verdikten sonra 6 KM de indiğiniz duraktan havalimanına veriyorsunuz. KM, Euro’nun yarısına tekabül ediyor.
Ne alan söyleyelim Bosna Hersek’i çok sevdik, her seyahatte olduğu gibi pek de dönmek istemedik ama her güzel şeyin bir sonu var. Bir dahaki vizesiz seyahatte görüşmek üzere diyelim o zaman! 🙂
Yapmadan Dönmeyin!
- Başçarşı’daki Sebil’den su için. Bir inanışa göre buradan su içenler bir gün mutlaka yeniden Saraybosna’ya geliyormuş.
- Cevabi’yi bir de “Zeljo”da yiyin. Burası o kadar meşhur ki aynı sokakta iki Zeljo var. İkincisi yoğun istek üzerine açılmış.
- Size sorarsanız kahvaltıda börek yemelisiniz. Börek diyince de “Buregdzinica”ya gitmelisiniz. Bu arada bir porsiyonda 4 börek var, biraz fazla gelebilir. Eğer size böreğin üzerine sos isteyip istemediğinizi sorarlarsa sos diye bahsedilen yoğurt. Gayet de güzel oluyor, tavsiye ederiz.
- Türk kahvesi ve Türk çayı olmazsa olmaz.
- Jablanica biraz sessiz ama giderseniz ara sokaklara ve yollara girmekten çekinmeyin. Hem Türkiye ve Bosna Hersek dostluğu hakkında burada da görecekleriniz olabilir.
- Mostar’a gitmenizi kesinlikle öneririz. Gitmişken köprünün alt kısmına inmeyi ihmal etmeyin. Üstelik burada dinlenebileceğiniz iki kafe bulunuyor. Mostar Köprüsü’nü bir de buradan keyifle izleyin.
Aslında bu yarışmaya katılmak istemem yeni yerler kesfetmek.Zaten şansım yoktur kesin bnden daha iyi şeyler yazmışlardır.Ama gerçek anlamda gitmek isterim arkadaşım ünürversiteyi orda okuyor az çok fotoğraf atıyor orası çok hoşuma
gitti sokakları evleri tarihi acidan çok iyi.Sanki buralardan farklı biraz huzur biraz masumluk var o an halla böyle yerler var mı dedim öyle ama belki de hayaldir benim gitme hayalli gibi bol şans ozman 😂
Çok güzel bir anlatımla pekiştirilmiş bir gezi, elinize, ayağınıza sağlık. Ben de görmek, kardeş ülkelerimizden olan Bosna Hersek’i gezmek istiyorum, gönülden bir bağımız var. İnşallah çok kısa zamanda bu hayalimi bende gerçekleştireceğim, yazınızı dikkate alarak planlar yapacağım, sağ olun. 🙂
Merak ediyordum Bosna’yı, bu detaylı anlatımınızdan da cesaret alarak karar verdim ve torunumla yola çıkıyoruz .
Bosna – Hersek’ten umarım nefis fotoğraflarla döneceğim. 🙂
bosnadaki o tramvaylar Konya’dan giden eski tramvaylardır.